8 Mayıs 2012 Salı

Gus van Sant'ın Psycho'su: Orijinalinin karbon kopyası

Gus van Sant, Amerikan sinemasının son dönem yenilikçi cesur yönetmenlerinden.

Eserlerinden; Cannes'da Altın Palmiye ile birlikte En İyi Yönetmen ödülleri ile taçlandırılan Elephant (2003) su gibi akan deneysel kurgusuyla ve göz alıcı renkleriyle öne çıkarken; Utah coğrafyasının eşsiz çölünde, çakılında kayda alınan Gerry (2002) minimalizmin doruklarında dolanır.

Van Sant'ın en cesur girişimi 1998 senesinde Alfred Hitchcock'un Psycho'sunun (1960) karbon kopyasını çıkarmak olmuştur kuşkusuz.

Şu kopyalama meselesini biraz açalım: Jeneriğinden tutun da, diyaloglarına, müziklerine, sahne planlarına, Hitchcock'a özgü kamera hareketlerine dek herşey orijinalinin birebir aynısı neredeyse...

Doğal olarak oyuncular ve mekanlar farklı.

Orijinal Psycho siyah-beyaz iken ikizi renkli.

50'li yılların sonlarında geçen aslının aksine zaman olarak 90'ların sonları söz konusu bu versiyonda.

Bir de Bernard Hermann'ın - orijinali mono olan - müzikleri stereo olarak yeniden kaydedilmiş.

Aslı 109, kopyası 105 dakika sürer...




Julliane Moore (1960 - ) Lila Crane modunda
Vera Miles (1930 - ) Lila Crane rolünde
         






Orijinalinde Anthony Perkins'in hayat verdiği Norman Bates karakterini canlandıran Vince Vaughn selefini taklit etmeye kalkışmadan kendi özgün Norman'ını yaratmış. Böylece - Perkins'in Norman Bates'i düşünüldüğünde - çok da mantıklı davranmış, tuzağa düşmemiş...

Lila Crane rolündeki Julliane Moore inişli çıkışlı oyunculuk becerisiyle vasat üzeri bir görüntü çizmiş.

Her zaman çok beğendiğim William H. Macy (1950 - ) - hatırlayınız, Fargo(1996)'nun Jerry Lundegard'ı - Dedektif Milton Arbogast'ı mükemmel oynamış.
Aslından (Sidney Lumet imzalı 12 Öfkeli Adam(1957)'da da rol almış olan Martin Balsam (1919 - 1996)) da iyi Mr. Macy...

Viggo Mortensen, Lila Crane'nin sevgilisi Samuel Sam Loomis rolünde idare etmiş fakat Anne Heche kız kardeş Marion Crane rolünde epey sırıtmış.


Norman Bates'ler göz göze:Anthony Perkins (1932 - 1992) vs Vince Vaughn (1970 - )


Gelelim esas meselemize:

"Ne gerek vardı şimdi durup dururken böyle bir şeye?"

"Hitchcock'un kemikleri sızlamıştır mezarında." 

"Ne kadar anlamsız"

... gibisinden söylenmeye başladığınızı duyar gibiyim.



endişeli Gus van Sant (1952 - )
Film de zaten genel olarak benzer hatta çok daha beter eleştiriler almış (imdb notu: 4.6).

Sonunda Gus van Sant bile bu sinemasal deneyinin - ancak - hiçbir filmin birebir kopyasının çekilemeyeceğine dair bir kanıt olabileceğini samimiyetle itiraf etmiş.

Hollywood öncülüğünde - arada bir - bazı klasikler yeniden çekilmiştir, çekilir, çekilecektir de...



Lakin Psycho örneğinde benim bildiğim kadarıyla bir film ilk kez birebir kopyalanmaya çalışılmış.

Gus van Sant bu projesinde belli ki imkansızın altına imzasını atmış...



gizemli Alfred Hitchcock (1899 - 1980)



Alfred Usta yaşasaydı ne derdi bilemem ama ben bu türden girişimlere ne soğuk bakarım ne de sıcak;

en kötüsünden eski kuşak filmlerin/sinemacıların yeni nesillere tanıtılması - eskilere de hatırlatılması - açısından önem arz ettiğini söyleyebilirim bu türden örneklerin.







Ön yargıları bir kenara bırakıp - benim gibi - orijinaliyle kıyaslama yapmadan izlendiğinde bambaşka tatlar alınabilir kopyasından da pek ala bir filmin...

Çakma Psycho'yu iki kez izledim. Bildiğin Sapık renklenmiş, tazelenmiş...

Gus van Sant'ı cesaretinden dolayı tebrik etmek lazım.


Alfred Amcam yan gözle beni süzerek bir an kayıverdi gözüm önünden sanki piposuyla cameo misali...

Ürperdim birden...

Esen K.





6 Mayıs 2012 Pazar

YOL'un bizde pek bilinmeyen orijinal müzik kayıtları

İkinci el plakçılar, sahaflar, bit pazarları... Her biri kendi karakterine ve sahibine has nice gizli hazine barındırır tozlu raflarında, tezgahlarında... Tabii meraklısına; yığınla malı bıkıp usanmadan eşeleyip, burnunu hapşıra tıksıra dükkanın her bir köşesine sokabilene...

Yaklaşık iki yıl önce Kopenhag'da ikinci el bir plakçının alt katında bitlenirken rastladım ona: Yol'un film müzikleri; hem de Warner Bros tarafından basılmış. Hemi de tertemiz! O güne kadar varlığından haberim yoktu böyle bir kaydın.

Malzemeyi bir küp altın bulmuşcasına kaptığım gibi kasada buldum kendimi...

Kopenhag, oralara yolu düşen meraklısı için tam bir plakçı/plak cenneti!





Yılmaz Güney (1937 - 1984)


Zülfü Livaneli, Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye alan Yol filminin müziğini Stockholm'de Decibel Stüdyosunda Türk ve yabancı müzisyenlerle kaydetti. 

Daha sonra Yılmaz Güney ve Livaneli Paris'te birlikte çalışarak müziği filme yerleştirdiler.

Zülfü Livaneli o dönemin koşulları içinde Sebastian Argol (ekşi sözlükten feraye'ye göre Sebastian Abidin Dino'nun çok sevdiği bir isim, Argol ise Güzin Dino'nun haritaya bakıp bulduğu köyün adıdır) takma adını kullandı.

Uluslararası alanda büyük başarı kazanan Yol ile birlikte müziği de çok beğenildi.

Amerika'da Warner Bros, Avrupa'da ise Metronom ve Milan Disc firmaları film müziğini plak olarak yayımladı. Fransa'da '1980'lerin En İyi Film Müzikleri' CD'si dahil bir çok compilation (toplama, derleme) içinde kullanıldı.

1999 yılında filmin yenilenmesi sırasında müziği Ferhat Livaneli yönetimindeki bir orkestra tarafından tekrar kaydedildi.

















Yol'u izlemiş olan bilir: Müzik fondaki Anadolu coğrafyasıyla ve kahramanların öyküleriyle çok iyi bütünleşir.

Albüm, fonda görüntüler olmadan da keyifle dinlenebilir.

Bu memleketin insanı ne zaman ki yola gelir, sanat ve kültür değerlerine sahip çıkmayı öğrenir; ben de bir ata biner, Orta Asya'ya doğru yola gider o zaman...

Plağın arka kapağında yer alan; Yılmaz Güney'in Yol hakkında kaleme aldığı mesajı


Sebastian Argol'a Saygılar,

Toprağın bol olsun Çirkin Kral!

Esen K.





















2 Mayıs 2012 Çarşamba

Fellini'nin Sonsuz Sokaklar(La Strada)'ında Gelsomina'nın talihsiz kaderi





Zampanò (Anthony Quinn), ki Zampanooooo diye çağrılır, ekmeğini kasaba meydanlarında, panayırlarda gösteriler yaparak kazanan gezgin bir zanaatkardır. En ihtişamlı numarası, göğsü etrafına sardığı zinciri kaslarıyla patlatmaktan ibaret olan (cinsten)...


Zampanò, - o döneme has bir tür lanet - hastalıktan zayi olan asistanı Rosa'nın yerine bu kez onun küçük kız kardeşi Gelsomina'yı (Giulietta Masina) satın alır fakir, biçare annesinden 10,000 liret ve bir miktar yiyecek karşılığında. Nasıl olsa daha çok vardır onlardan... (Bugün trafficking olarak adlandırılan kadınların para karşılığı hizmet etmek üzere satılması belli ki o günün İtalya'sında varolan bir durumdur.)

Zampanò, - yol boyunca - Gelsomina'ya birkaç ufak-tefek numara gösterecek ve onun karnını doyuracaktır. Gelsomina ise bunun karşılığında Zampanò'ya eşsiz gösterilerinde eşlik ve asistanlık, mobil sarayında (motosikletten bozma bir karavan) hizmetçilik edecektir...

Minik yapılı gamsız Gelsomina ne kadar duyarlı, insancıl, sevgi dolu ise iri kıyım Zampanò bir o kadar duygusuz, sevgisiz ve fazlaca da zalimdir; kısacası çekilmez bir hanzodur kendisi.

İkilinin yolu bir gün büyükçe bir sirkte ip cambazlığı ve palyaçoluk yapan soytarı Il Matto (Richard Baseheart) ile kesişince işin rengi (bknz. afiş) değişmeye başlar...


Ara Not: Zampanò; ismini o zamanın Roma'sında birer küçük sirk sahibi olan Zamperla ve Saltanò - ki benzer biçimde Saltanoooo diye telaffuz edilir - adında iki şahsa borçludur. (Pink Floyd: Pink Anderson ve Floyd Council misali) 



Sözcük olarak yol anlamına gelen La Strada (The Road, 1954), İkinci Dünya Savaşı sonrası İtalya'sında geçen ve o dönemde yaşanan sefaleti, yoksulluğu, çaresizliği beyaz perdeye aktaran, mizah dozu kıvamında, oldukça dokunaklı, trajik bir yol hikayesi... 


Özel hayatta Federico Fellini'nin eşi olan Giulietta Masina, Gelsomina ile dünya sinema külliyatına unutulmayacak çok enteresan bir karakter armağan etmiştir: Gelsomina, - olumlu anlamda - abartılı ve güçlü mimikleri ile La Strada'nın kalbidir, ritmidir adeta. Gelsomina'nın maskesi zihinden hiç çıkmayacak türden... Zampanò rolündeki Anthony Quinn'in katkısı ve desteği çok kıymetlidir; performansı mükemmel denecek düzeyde gerçekçi...


Nino Rota'nın müzikleri, filmin ağır duygu yükünü taşıyacak denli güçlü ve dramatik. Ana temanın melodisi; hani film biter, perde kapanır; sinema çıkışında eller cepte karanlık sokakta yürürken ıslıkla üflenmeye devam edilir ya, işte o cinsten...




           


Fellini (1920 - 1993), iş başında

La Strada, Federico Fellini'nin İtalyan Yeni Gerçekçilik akımından - kendisi kabul etmese de bunu - inceden uzaklaşmaya başladığı 1954 - 1960 arasındaki dönemin ilk eseri ve en kişisel olanıdır.


Fellini, "Duygusal açıdan değerlendirmem gerekirse La Strada bana en yakın olan; her şeyden önce, beni en iyi temsil eden, en otobiyografik filmimdir." diyerek La Strada'ya olan bağlılığını ifade etmiştir zaten.





Il Matto (The Fool): Ne kadar komik bir surat! Sen kadın mısın gerçekten? Enginar (surat) mı yoksa?, (diyerek eğlenir kendince)


Il Matto (The Fool): Belki de seviyordur seni (Zampanò'dan bahseder)?

Gelsomina: Beni mi?
Il Matto (The Fool): Neden olmasın? O bir köpek gibi davranıyor. Köpek de sana bakar, konuşmak ister, ama sadece havlar...


20. yy sinema sanatının dehalarından Federico Fellini'ye Saygılarım(ız)la,


Esen K.



Farklı bir açıdan:

La Strada'nın bir başka ilginç yönü kadın erkek arası ilişkilerine dair anlattıklarıdır. Filmin ana erkek karakteri Zampano  tam bir hiper maskulen olarak kurulmuştur. 
Bedeninin gücü ile para kazanan Zampano kadınlarla kurduğu ilişkide de onlardan faydalanmaktan başka bir şey düşünmemekte, herhangi bir duygusal bağ kurmuyor görünmektedir. 
Bunun tersine saflıkla tanımlanmış Gelsomina tüm yaşadıklarına karşın ona hizmet etmeyi Il Matto'nun da yönlendirmesiyle kendisine biçilmiş bir misyon gibi görmektedir. 
Film Gelsomina'nın gözünden bize Zampano'nun erkekliğinin farkında olmasa da onu ne kadar zavallı hale getirdiğini göstermektedir. Sadece kaslarının gücüyle var olan ve her istediğini alabileceğini düşünen Zampano aslında kendini yalnızlığa ve sevgisizliğe mahkum etmektedir. 
Il Matto ise Zampano'nun tersine duygularını yansıtmaktan, ilişki kurmaktan ve sevmekten korkmayan bir erkektir. Zampano gibi kas gücüyle değil, keman çalarak ve akrobatlık yaparak para kazanan Il Matto, tanıştıkları ilk günden Gelsomina'nın aşkını ve hayranlığını kazanmıştır. Gelsomina için Il Matto hiçbir zaman sahip olmadığı şefkat ve sevgiyi temsil etmektedir. Il Matto da bu sevgiye karşılık veriyor görünür ama Gelsomina'ya Zampano ile gitmesi gerektiğini çünkü onun buna ihtiyacı olduğunu söyler. 
Yani Gelsomina'nın hayattaki anlamı Zampano'ya ne olursa olsun katlanmak ve hizmet etmektir. Bu karar filmin ikinci yarısında yaşanacak trajik olayların başlangıç noktasını oluşturmaktadır.

İlknur H.


Filmin Künyesi:

La Strada (Sonsuz Sokaklar) - 1954

Yönetmen: Federico Fellini
SenaryoFederico Fellini, Tullio Pinelli, Ennio Flaiano
Görüntü Yönetmeni: Otello Martelli
Müzik: Nino Rota
OyuncularAnthony Quinn (Zampano), Giulietta Masina (Gelsomina), Richard Baseheart (Il Matto)
Yapımcı: Dino de Laurentiis, Carlo Ponti

Süre: 108 dak
Ses Kaydı: Mono
Renk: Siyah Beyaz



1 Mayıs 2012 Salı

Tarkovski 'nin tercihleri: Boynuz kulağı aşar mı?

Andrei Tarkovski, Nosthalgia (1983)'nın çekimleri başlamadan önce İtalya'da çekilen, 1983 yapımı, yönetmenliğini ve senaryosunu Tonino Guerra ile paylaştığı Tempo di viaggio (Voyage in Time) isimli belgeselde kendisine sorulan ve her yönetmene mutlaka defalarca yöneltilmiş, burada biraz farklı bir şekle bürünmüş olan klişe soruya hiç sıkılmadan samimi cevaplar vermiş:

Andrei Tarkovski (1932 - 1986)
Tonino Guerra sor(gul)ar: "Andrei, hangi yönetmenlere ne için teşekkür ederdin?"

Andrei Tarkovski cevaplar:


"Dovzhenko: La Terra (Toprak, 1930). Sessiz film. Çarpıcı bir yönetmen. Sessiz sinema döneminde mucizeler yarattı. Şiirsel sinema.


Bresson: Beni daima şaşırtmış ve herşeyden kendisini soyutlamasıyla etkilemiştir. Sinemada basitliğe ulaşabilmiş tek yönetmen. Müzikte Bach, sanatta Leonardo ve yazar olarak Tolstoy gibi. İnanılmaz basitliğin örneği.


Antonioni: Filmleri üzerimde güçlü bir etki bıraktı. Özellikle macera filmleri. Onun filmlerinde aslında hiç aksiyon olmaz. Ve bu yine de Antonioni filmlerinde "aksiyonun" anlamıdır. En çok bu hoşuma gidiyor.


Fellini: Onu, şefkati için, insanlara sevgisi için seviyorum. Onun basitliği ve yakın tonlaması için. Popülerliği için değil, daha çok insanlığı için ona çok değer veriyorum. Onun barok, coşkun, güzel....


Kenzi Mizoguchi: "Ugetsu (Pale Moon Tales), 1953" filmi, çekim ve oyunculuğunun basitliği, sadeliği ve inanılmaz alçakgönüllülüğü ile aşırı derecede şaşırtır.


Vigo: Duyarlılığı ve minnettarlığı ile modern Fransız sinemasının babası. İlk olarak, yeni dalga ve bu dalganın kıyıya vurdukları ve bu dalgadan geriye kalanlar. Fransız sinemasını o buldu ve hiç kimse ondan daha ileriye gitmedi.


Sergei Paradzhanov: Filmlerini büyük bir zevk ve minnet ile beğenirim. Düşünce şekli çatkı dolu ve şiirseldi. Güzelliği sevme yeteneği, kendi yaratıcılığı içindeki tamamiyle özgür olma özelliği...


Ingmar Bergman: Derslerini hatırlıyorum. Çok sevdiğim filmlerini... Ve kendi filmlerimi her yapmaya başlayışımda onları tekrar tekrar izlediğimi hatırlıyorum..."



Pekiiii, Bergman Tarkovski hakkında ne demiş acaba:


Ingmar Bergman (1918 - 2007)
"Onun ilk filmini (Ivan'ın Çocukluğu - 1962) keşfettiğimde bu bir mucize gibiydi. Birden kendimi anahtarını hiçbir zaman elde edemediğim bir kapının önünde buldum. Benim her zaman girmek istediğim, onun ise içinde çok kolaylıkla hareket ettiği bir odanın kapısı. Benim için Tarkovsky gelmiş geçmiş en büyük yönetmendir."

"Onun yaşamı bir yansıma olarak yakalaması ve yaşamı bir düş olarak görmesi, kendine ait ve başka kimsede olmayan yeni bir sinemasal dil oluşturmasına neden olmuştur." 


Boynuz kulağı aşmış mı dersiniz?

Andrei Tarkovski'ye Saygılarımla,

1 Mayıs'ımız Kutlu Olsun!

Esen K.